Kalp kası, anne karnında 4.haftadan itibaren çalışmaya başlayan ve biz uyurken bile çalıştığı için vücudun en çok enerji harcayan kasıdır.
Kalp göğüs kafesi içinde iman tahtası (sternum) diye bildiğiniz kemiğin altında hafifçe sola eğik olarak yerleşmiş bir organdır. Aslında bir pompalama sistemidir. İçine dolan kanı sağ yanıyla akciğerlere, sol yanıyla tüm vücuda pompalar. Bu özelliği ile aynı anda kan pomplayan ve ortak bir duvarı paylaşan iki farklı pompa gibidir.
Sternum ve göğüs kafesi ile çevrelenmiş olan kalp, iki akciğerin arasında hem korunaklı bir bölgede yerleşmiştir hem de birlikte organ olan akciğerlere de fiziksel olarak yakın durmaktadır. Hatta sol akciğer, kalbe yer açmak için sağ akciğerden bir miktar daha küçüktür.
“Kalp pompalar” demiştik. Bir organın pompa gibi çalışabilmesi için tüm yapısının kastan oluşmuş olması ve içinin de boş olması gerekir. Kalp de böyledir. İçinde 4 adet boşluk olan ve tüm duvarları kastan oluşmuş bir yapıdır. Kalp kasına miyokard denir. Miyokardın her kasılması yani hacmen küçülmesi kalbin içindeki boşlukları hızla daraltır ve içine dolan kanı büyük damarlardan dışarı fırlatır. Hemen arkasından da miyokard gevşer. O zaman da iç hacmi büyür ve vücuttan kalbe ulaşan büyük damarlardan kalbin içindeki odacıklara kan dolar.
Miyokardın her bir kasılmasına sistol adı verilir. Her sistolü de miyokardın gevşemesi yani diyastol takip eder. Normal istirahat durumunda yani biz koşmazken, yürümezken ve uyumazken kalbin dakikada 60-70 kez sistol (ve tabii ki ardından da diyastol) yapması beklenir.
Kalbin fırlattığı kan hücrelerimizin oksijen taşıyıcısıdır. Bu yüzden kalp, vücudun oksijen ihtiyacına göre kanı hızlı ya da yavaş pompalar. Bu pompa sistemi bir “devr-i daim” yani sürekli bir kapalı devre gibi çalışır.
Örneğin kalp bir sistol sırasında sağ tarafına dolan kanı karbondiyoksitten kurtulup oksijenle doldurmak için akciğere yollarken, sol tarafından da tüm vücuda oksijenden zengin kanı yollar. Hemen ardından gelen gevşeme yani diyastol sırasında ise kalbin sağ yanı tüm vücuttan gelen oksijeni kullanılmış, karbondiyoksit ile dolu kanla dolarken, sol yanı akciğerden gelen oksijenlenmiş kanla dolar. Sonra yine bir sistol gelir ve iki cümle önceki süreç tekrarlanır. İşte kalbin kapalı devrede devamlı bir pompa gibi çalışması bu demektir. Yani kalbin kasılması ve gevşemesi bütün hücrelerin oksijene doyması yani sağ kalabilmesi için şarttır. Oksijen tüm hücrelerin enerji üretimi için olmazsa olmaz bir gazdır. Bir koşarken bacak kaslarımız çok enerji üretir. Bunun için de o kaslara çok oksijen iletmek gerekir. Kalbimiz bunu sağlamak için kanı hızlı hızlı döndürmeye çalışır. Bir yandan hızlı hızlı oksijen alırır (yani nefes alırız) bir yandan da kalbimiz hızlanır. Yani sistol sıklığı artar. Önemli bir not: Sistol sıklığı ne kadar artarsa artsın kalbimiz hep ritmik atar. Yani iki sistol arasındaki milisaniyelik süre hep aynıdır. Kalbimiz dakikada 60 kez sistol de yapsa, 130 kez sistol de yapsa bir hep ritmik bir atım duyarız. Eğer kalbin ritmi bozulursa yani iki sistol arasındaki süre değişkenlik gösterirse hem kişiler bunu hisseder hem de bunun nedenleri mutlaka araştırılmalıdır. Sistol ritminin bozulmasına ARİTMİ denir.
Kalbin başarılı çalışması demek vücudun diğer dokularının oksijen ihtiyacına göre kalp atımının yani bir dakikada oluşan sistolün ritmik bir şekilde artması veya yavaşlamasıdır. Kalbin bir dakika içinde yaptığı sistol sayısına “nabız” denir.
Özetleyelim:
Daha farklı bilgiler için KALP NASIL ÇALIŞIR? başlıklı yazıyı da okuyunuz.
© Copyright Emoda Yazılım 2022
Bütün hakları saklıdır ®